14 December 2012 | Sal Adası'ndan St. Marteen'e
İlk ve şimdilik tek Afrika limanımız olan Cabo Verde adalarından Sal'den 1 aralık cumartesi sabahı iki başımıza ayrıldık. P1000804.JPG Biz demir alırken başlayan, 20-25 knot esen hava dört gün boyunca devam etti, Atlantik'e çıktığımızdan beri ilk kez karşılaştığımız kaba denizler bizi epeyce çalkaladı. Yemek pişirmek, tuvalete gitmek, hatta uyumak bile bir macera haline geldiler, sağa sola çarpmaktan her yerimiz morarınca işimiz olmadığında yan gelip yatmaya, gerekmedikce kıpırdanmamaya karar verdik. Anayelkenimiz ikinci camadanda, yarım cenovamız gönderde, 7-8 knot hızla yol alırken Keyif'in ne kadar keyifli gittiğini hissedip mutlu oluyorduk. Limanlarda tanıştığımız, bizim gibi iki kişilik ekipler uzun seyirlerde düzenli nöbet tuttuklarını söyleseler de biz buna pek inanmamıştık, bomboş okyanusta saatte bir kafayı kaldırıp etrafa bakıyor, hava kötüyse dümenin başına gitmeden içerideki ikinci monitörden radarı ve AIS'i kontrol ediyorduk.
İlk gecemizde Cabo Verde'nin son adası San Antonio'yu bordalarken ilk gemimizi gördük. Daha sonra çevremizde uçan balıklar ve tek tük deniz kuşundan baska kimse kalmadı, biz de kamaramızda uyumaya ve saat başı kalkmaya başlamıştık ki bir gece yarısı yoğun bir balık kokusuyla uyandık: salona kocaman bir uçanbalık girmiş! Kanat çırparken yakalayıp denize geri gönderdik. Dört günden sonra güneş yüzünü gösterdi, rüzgar 18-20 knota düştü, dalgalar makul boyutlara indi, Sadun Boro üstadın Pupa Yelken'ini okuyup hayalini kurduğumuz okyanus havasına kavuştuk, havuzlukta yayılıp keyif yapmaya başladık ama ertesi gün karışık, yağmurlu ve huysuz bir gün oldu, rüzgar her yandan her kuvvetten esti, bize biraz yelken talimi yaptırdı. Yarı yola vardığımızda rüzgarımız ticaret rüzgarı olduğunu, yüzyıllardır bu rotada nice gemiler taşıdığını hatırlayıp doğudan tatlı tatlı esmeye başladı, biz de rahatladık, Keyif yine 7 knotla uçmaya başladı. Yolculuğun bu aşamasında artık düzenimiz kurulmuştu, sabahları motor calıştırıp aküleri tazelerken espressolarımızı içiyor, sonra güzel bir çayla kuvvetli kahvaltılar ediyorduk, aman kendimize iyi bakalım, hava sertlerse sağlam olalım bahanesiyle pastırmalı börekleri, sucuklu yumurtaları afiyetle yiyorduk. Sonra dalgalar müsaitse Selim rüzgar dümenini kurmaya calışıyor, yoksa ufak tefek tekne işleri yapıyor, ben email yazıyor veya kitap okuyordum. Akşam üzeri ikimiz de birer güzellik uykusu uyuyor, aksam yemeğimizden sonra da projeksiyon sistemimizi kurup güzel filmler seyrediyorduk. Bir rastlantıyla Atlantik Rally for Cruisers adlı ralliye katılan 270 teknelik filoyla aynı günlerde yola cıktığımız için uzun menzilli SSB radyomuzda onların sohbetlerini dinliyor, çevremizde birçok yelkenli olduğunu biliyorduk. Bu sayede kendimizi yalnız hissetmesek de geceleri rahat uyumak yerine durmadan uyanıp çevremizi kollamamız gerektiğinden biraz da bunaldık. Gerçekten de herhalde bir rekora imza atıp ilk 8 günde iki gemi dört tane de yelkenli gördük. Sona yaklaşırken rüzgar kuvvetlendi, gitmeden bu ekibe bir Atlantik havası göstereyim dercesine kuzeydoğudan 30-35 knot bindirdi, arada da yağmur geldi, tekne yukarı aşağı, sağa sola, iki yana sallanıp duruyor, kamaradaki eşyalar bağlı oldukları yerde tangırdayıp duruyordu. Karışık büyük dalgalar, aniden ufukta belirip üzerimize bardaktan boşanırcasına yağmur yağdıran kara bulutlarla artan sert rüzgar biraz yordu, ama pes etmedik, içerde bu sefer pırasalı börek pişirdik, o bitmeden kıymalı patates, irmik helvası derken iyice beslendik. Bir yandan da tekne dalgaların sırtından inerken 15-16 (Selim bir sefer 19,5 görmüş!) knot hızlarla uçmaya başlayınca camadan vurup rüzgar değiştikçe camadan açtık, bir sakatlık olmadan sallantılı havayı atlattık.
Uzun menzilli SSB radyomuz sayesinde başka teknelerin konuşmalarını dinlediğimiz gibi hava raporu almak da mümkün. Her ne kadar Türkiye'deki dostlarımız Hakan Erim, Mehmet Türel ve Yavuz Sarıoğlu ile Fransa'dan Christian sayesinde bizim hava tahmin raporlarımız her gun cok sağlam bir şekilde ulaşıyorsa da Nadire yirmi küsür yıldır Atlantik Okyanusu geçişlerinde teknelere gönüllü olarak hava durumu tahminleri yapan okyanus denizcileri arasında bu işin piri olarak nam salmış Herb Hilgenberg'le konuşmayı çok istiyordu. Aslında tüm prosedür çok komik. Her akşam saat 20:30da uzun menzilli radyoda belirli bir frekansta Herb yayın yapıyor. Bütün tekneler o saatte hep beraber radyo başına geçip Southbound 2, Southbound 2 diye Herb'e seslenmeye başlıyorlar. Radyo kanalı bir anda Herb'i cağıran, sanki dini bir ayindeymiş gibi ona yalvaran kaptanların sesleriyle doluyor, Southbound 2 bize cevap verrr.... Sonra teknenin adını, tam mevkiini ve gittiğin rotayı söyleyince, Herb sana üç gün boyunca başına gelecekleri ve yapman gerekenleri tek tek yazdırıyor. Bu hizmeti karşılığında tek istediği senin bulunduğun yerdeki havayı öğrenmek. Herb'in önerilerine ihtiyacımız olmasa da Atlantik'i geçip de bir kez bile Herb'le konuşamamak Nadire'yi çok üzecekti, sanki bu yolculuğun önemli bir ritueli eksik kalmış olacaktı. Neyse yolun son 500 milinde, günlerce uğraştıktan sonra Nadire de Southbound twooooo burası Keyif, bizi de kutsa nolursun çağrılarına cevap alabildi çok şükür...
Son iki günümüz kuzeydoğudan giderek hafifleyen rüzgarın önünde, güneşin altında keyif yaparak geçti. Cabo Verde'den yola çıkarken tipik bir ticaret rüzgarları geçişi düşlemiştik, sıcak, güneşli bir havada, sakin rüzgarlarla havuzlukta oturup güneşlenmeyi, kitap okumayı, yazı yazmayı hayal etmiştik. Tam da öyle olmadı, hava serindi, rüzgar güçlüydü (şikayet edemeyiz, bu sayede sıkı yelken seyirleri yaptık) yağmurlar yağdı, denizler tahminimizden kabaydı, cok sallandık. Ama dilediğimiz gibi okuyup yazamasak da cok güzel dinlendik, bol bol uyuduk, güzel yemekler yedik, düşünmeye, konuşmaya, planlar yapmaya vaktimiz oldu, sıkıntısız kazasız günde 170 mili bulan seyirler yaptık, dümene ve iskotalara neredeyse dokunmadan koca okyanusu geçtik. Daha doğrusu okyanus geçmemize izin verdi, biz de onu sevdik, belki de deniz hayatımızın en kolay günlerini yaşadığımızı bilmemize rağmen bu geçişten sonra denizciliğimize ve teknemize olan güvenimiz arttı. Bu yolculukta Keyif'e iyice alıştık, çok da sevdik. Sadece 105 cm su çekmesi, tek büyük dümen palası yerine sancak iskelede iki küçük palası, köşeli ve geniş hatlarıyla çok hızlı ve hızı seven bir tekne, yavaşladığı zaman dalgalar arasında sallanıp çırpınmaya başlıyor, hızlıyken dalgalar üzerinden sörf yapar gibi ve daha stabil gidiyor, 8.5 knot hız hissedilmiyor bile. Büyük ve açık havuzluğuna rağmen nispeten de kuru bir tekne. Karadeniz'den bu yana havuzluğa sadece iki kez serpinti girdi. Doğrusu cok sert orsa seyirleri yapmadık, ama özellikle bu son Atlantik geçişinde karışık ve kocaman dalgalar gördük, yine de hiç ıslanmadık. Tabii bir keresinde kaptan nefes alsın diye açık bıraktığımız mutfak penceresinden içeri dolup kaptana güzel bir duş yaptıran yaramaz dalgayı saymazsak...
Nihayet Sal adasından demir aldıktan 14 gün 8 saat ve 2300 mil sonra Karayiplerde St. Marteen adası Simpson Bay'de demir attık, havuzlukta oturmuş hafif hafif sallanırken şampanyamıza bugün oltamızı şenlendiren wahoo eşlik ediyor. Keyif'teyiz!