Enchanted Waters

Vessel Name: Keyif
Vessel Make/Model: Alubat OVNI 445
Hailing Port: Istanbul
Crew: Nadire Berker & Selim Yalcin
About: A surgeon and a physician who were in love with the sea for many years decided to embark upon their dream voyage when their three children, now young adults, left the family nest on their own life journey.
Extra: Mesleğimiz şekil değiştirdi, çocuklarımız yuvadan uçtular, çok geç olmadan hekimliğe ara verip hayallerimizi gerçekleştirmek, dünya denizlerine açılmak istedik.
02 September 2013 | St. Thomas, St. John
28 February 2013 | The British Virgin Islands
01 February 2013 | St. Barthelemy, French West Indies
31 January 2013 | Saint Marteen-Anguilla
14 December 2012 | Sal Adası'ndan St. Marteen'e
14 December 2012 | From Ilha Do Sal to St. Marteen
28 November 2012 | Sal Adası, Cabo Verde
28 November 2012 | Isla du Sal, Cabo Verde
21 November 2012 | Pasito Blanco, Gran Canaria
19 November 2012 | El Hierro, The Canary Islands
07 October 2012 | Lanzarote Adası, Kanaryalar
25 September 2012 | Formentera Adası, İspanya
24 August 2012 | Lavrio, Yunanistan
31 May 2012 | Sonunda İstanbul
14 May 2012 | Saal Marina, Tuna nehri
01 May 2012 | Ren Nehri, Wiesbaden, Almanya
08 April 2012 | Port D'Arsenal, Paris
Recent Blog Posts
02 September 2013 | St. Thomas, St. John

in the USVI

We sailed from St. Barts to St. Thomas in 15 hours, trying hard to slow Keyif down so as to enter Charlotte Amalie in daylight. Finally, we were down to third reef on the mainsail, furled the genoa, almost put the engine on reverse in 10 knots of wind!!! The good boat Keyif is fast like her master. Our dear professor, Dr. Mike Sussman from Portland, OR, flew to spend his birthday with us in the USVI. The weather, the sushi, the anchorages and snorkelling were all perfect for us, we had a marvellous three days together.

28 February 2013 | The British Virgin Islands

With Panagiotis and Maria, welcome to paradise

An amazing time filled with laughter, fun, happiness aboard Keyif in the BVI with our brother, Admiral of the seven seas, King of Ouzo and of the Aegean Sea, Panagiotis and his lovely bride Maria.

01 February 2013 | St. Barthelemy, French West Indies

Ünlüler adası St. Barts

31 Ocak'ta Anguıllaidan çıkışımızı aldık, 1 şubat sabah 7:30'a demirimizi alıp Anguilla'nın kuzeyinden St. Barts'a yol verdik, Anguilla'nın kuzey burnunu dönünce Atlantik Okyanusu bizi karşıladı, dalgalarında biraz zıpladık, bir buçuk ay önce buralardan nasıl da heyecanla St. [...]

31 January 2013 | Saint Marteen-Anguilla

Karayiplerdeki ilk adalarimiz

Karayiplerdeki ilk adamız St. Marteen biraz turistik, ama eğlenceli ve çok güzeldi. Bu adada yarı tatlı sulu kocaman bir lagün var, adayı Hollanda ve Fransa taraflarına ayıran sınır lagünü de ikiye bölüyor, lagünün bir kısmı Holanda'ya, diğer kısmı Fransa'ya ait. Her iki tarafın [...]

14 December 2012 | Sal Adası'ndan St. Marteen'e

Atlantik Geçişi

İlk ve şimdilik tek Afrika limanımız olan Cabo Verde adalarından Sal'den 1 aralık cumartesi sabahı iki başımıza ayrıldık. P1000804.JPG Biz demir alırken başlayan, 20-25 knot esen hava dört gün boyunca devam etti, Atlantik'e çıktığımızdan beri ilk kez karşılaştığımız kaba [...]

14 December 2012 | From Ilha Do Sal to St. Marteen

Crossing the Atlantic

We left our first and only African harbor Sal Island on December 1st, 2012 and started sailing west. The weather was cloudy and cool, wind 20-25 knots from the northeast with gusts of 28 knots. The seas were confused and the boat was rolling much more than in our previous crossings. It became an adventure [...]

Main Nehri, Main Tuna Kanali ve sonunda Kelheim

14 May 2012 | Saal Marina, Tuna nehri
Nadire, soğuk bahar
Ren nehrinden burada ayrılıp 384 kilometrelik Main nehrine girdik. Frankfurt ve civarında endüstrinin hakim olduğu nehir kıyısı durmadan yağan yağmurun etkisiyle iyice kasvetlileştiyse de Dr. Adem, Wiesbaden'li yeni ailemiz Civelek'lerin küçük oğlu Efe ve Selim'in eski kürek öğrencilerinden Oğuz'un katılmasıyla genişleyen ekibimizin esprileriyle neşelendik. Bir süre sonra fabrika bacaları yerlerini rasp isimli yağ bitkisinin sarı çiçekleriyle süslü tarlalarla kucaklaşan yemyeşil ormanlara, kıyıda yüzlerce son derece modern karavanla dolu kamping manzaralarına bıraktı. Almanya'da tanık olduğumuz kamping anlayışında bakımlı çadırlara bitişik modern karavanlar değme yazlık evden kat be kat güzel ve kullanışlı görünüyor, nehir boyunca sıralanmış bu çadırlı karavanların yanlarında 5-7 metrelik motorlu tekneler treylerlar üzerinde nehre inmeye hazır duruyorlar, her karavanda birkaç bisiklet, kiminde trampolinler, mangallar, uydu antenler ve daha bir çok aksesuar var.
Main nehri Ren'e göre çok daha dar ve sığdı, ilk gecemizde bağlamayı planladığımız limancık bize çok küçük gelince nehrin nispeten genişlediği bir yerde kıyıda demir atıp kıçtaki ağaçlardan çıma aldık, çok romantik bir ortamda akşam yemeğimizi kuğularla paylaştık. Gecenin yarısında önce güçlü bir motor sesi, peşinden bir geminin projektörleriyle irkilip nasıl olup da bu nehre sığabildiğine akıl erdiremediğimiz büyüklükteki lüks turist gemisinin geçişiyle ciddi bir nehir fenomenini daha yaşayarak öğrendik. Gündüzleri güzel limanlara bağlanıp yolcu gezdiren bu gemiler gece seyri yapıyorlar. Boyları ve su kesimleri nedeniyle daracık ve sığ nehirden geçen bu dev gemiler hızla giderken nehrin neredeyse tüm suyunu önlerine katarak itiyor ve karşıdan gelen veya kıyıdaki tekneleri önce kenara savuruyor, sonra bir - birbuçuk metre çekilen suda tekneler hızla dibe vuruyor. Biz de nehir kenarında bağlı olduğumuz yerde turist gemilerinin sabah dek süren geçidini dehşet içinde izlerken önce onların suyunda hızla ileri savrulup sonra da karaya oturarak zavallı dümenlerimizle Main nehrinin dibini biraz kazıdık. O geceden sonra bizi turist gemilerinin yarattığı bu tehlikeden koruyacak bir limana sığınabilmek için sabahları gün ağarınca motora yol verip gün kararmadan emniyetle bağlanacak bir yer bulmaya karar verdik.
Otuzdört irtifa havuzundan geçtikten ve tayfalarımızı uğurladıktan sonra uğradığımız Bamberg kenti, küçük Venedik diye bilinen kısmı, ortaçağdan kalma köprü ve binaları, ortasından şelalelerle akan Regnitz nehriyle unutulmaz bir şehirdi. Bamberg'den sonra teknoloji ve mimari harikası Main-Tuna Kanalı'na girdik. Ren nehrini Main üzerinden Tuna'ya bağlamak için Roma İmparatorluğu döneminden beri defalarca kanal projeleri yapılmış, ilk kanalı Bavyeralılar 18. yüzyılda Ludwig-kanal olarak hizmete açmışlar, ancak darlığı yüzünden yetersiz kalan bu kanal bir süre sonra terkedilmiş. Bizim geçtiğimiz 170 kilometrelik modern kanalın inşaatına 1960'ta başlanmış ve 1992 yılında tamamlanmış. Avrupa kıtasını Atlantik Okyanusu'ndan Karadeniz'e bağlayan bu kanal 16 irtifa havuzuyla deniz seviyesinden 406 metre yükseğe kadar tırmanıyor ve Kelheim'da Tuna nehrine kavuşuyor. Ultramodern irtifa havuzları kanaldaki kısıtlı suyu idareli kullanmak için yanına inşa edilmiş depo havuzlarından su alıp geri vererek çalışıyor, dolup boşalırken hatırı sayılır akıntı ve girdap yapmıyordu. Bazılarında 25 metreye kadar değişen su seviyesine rağmen yüzen ve seviyesi tekneyle beraber değişen babalar olduğu için halatları elle değiştirmek gerekmiyordu.
Ticari taşımacılığın yoğun olduğu bu kanalda irtifa havuzlarını bazen modern Alman ve Hollanda mavnalarıyla paylaştık, mavna kaptanlarıyla dost olduk, bazen de koca havuzu sırf bizim için çalıştırdılar, yüzen babalar sayesinde palamarla uğraşmak yerine kahve içerek 'schleuse keyfi' yaptık. Main-Tuna kanalı insan eliyle kazılmış olmasına rağmen doğal hayatı geliştirebilmek ve tekneciliği teşvik etmek için en ince ayrıntılar düşünülmüş, kanal kenarına kuşların ve balıkların yavrulayabileceği ve beslenebileceği gölcükler açılmış, kanalın geçtiği tüm kasabalarda yüzme havuzundan biraz daha büyük limanlar yapılmış. Bu minyatür limanlar küçük ama çok bakımlı teknelerle dolu, her türlü konfor düşünülmüş. Main-Tuna kanalı sayesinde Almanya'nın denize en uzak kentlerinden Nürnberg'te en büyük ticari limanlarından biri kurulmuş. Selim'in 1994 yılında dünyaca meşhur bir hocanın yanında staj yapmak için geldiğinde çok sevdiği ve unutamadığı Nürnberg'te limana çağırdığımız taksinin şöförü Adıyaman'lı bir vatandaşımız çıkıverdi, bize kenti gezdirdi.
Nürnberg'den sonra kanal Altmühl adlı eski derenin yatağını izliyor. Bisiklet ve yürüyüşçülerin cenneti olan Altmühl vadisinde kanalın iki yanında şirin ve bakımlı kasabalar ve köyler renkli pastalar gibi süslü, sanki bir tablonun veya fotoğrafın içindeyiz. Bunların en unutulmazı çevresinde ortaçağdan kalma surları, külahlı kuleleri ve sur dışından şehre girişte nöbetçi kulübeli antik kapılarıyla Bercheim kasabasıydı. Çok sevdiğimiz Main-Tuna Kanalı'nı ancak üçüncü günün sonunda bitirdik, alacakaranlıkta Kelheim'da yolculuğun son merhalesine, heyecanla ve merakla beklediğimiz Tuna Nehri'ne girdik, 2411 km sürecek Tuna yolculuğuna başladık.

Elimizde 2008'de basılmış Die Donau isimli Almanca kılavuz kitabıyla yol alıyorduk. İlginç bir şekilde 2006 yılında Çanakkale limanında bu kitabın yazarları olan Kenneth Dittman ve Melanie Hasselhorst'la tanışmıştık. Yıllardır bir gün Avrupa nehirlerini kendi teknemizle gezmeyi hayal ettiğimiz için bize Tuna'dan Karadeniz'e indiklerini ve nehir için kılavuz kitap yazdıklarını söylediklerinde dostluğumuz pekişmişti. Yolculuğa hazırlanırken Tuna nehri için arkadaşlarımızın yazdıklarından başka sadece Rod Heikell'in 1990'da çıkan ve günümüzde değeri olmayan kitabından başka hiç bir kitap olmadığını da şaşırarak gördük.
Köstence'ye varana dek göreceğimiz son düzgün marina olan Marina Donau Saal'e girdiğimizde hava alacakaranlıktı. Bağlandığımız iskeledeki bir teknede akşam keyfi yapanlar yardıma geldiler ve içlerinden birisi marina müdürü çıktı, mazotumuzun azaldığını duyunca ileride bulamazsınız diyerek çoktan kapanmış olan istasyonu açtırdı, gecenin karanlığında kendi elleriyle depolarımızı ağzına kadar doldurdu. Tuna'da her şey mavnalara göre planlandığından, küçük teknelerse bidonla yollardaki benzincilerden aldıkları 15-20 lt yakıtla idare edebildiklerinden bizim gibi uzun yol yapan teknelerin mazot bulma imkanı çok kısıtlı. Bu yüzden haftalarca süren Tuna yolculuğu boyunca Saal'deki iyilik meleğimizi hatırlayıp teşekkür ettik, gerçekten de 500 litrelik depolarımızı Saal'de doldurmuş olmasaydık ciddi sıkıntı çekerdik. Karadeniz'e kadar gideceğimizi öğrenen marina müdürü ve diğer tekne sahipleri bize Tuna'da seyir konusunda ayrıntılı bilgiler verdiler. Nehirde akıntının saatte 5-10 kilometre arasında değiştiğini, burunların hemen arkasında hızını kaybeden akıntının taşıdığı kum ve çakılı dökerek sığlıklar oluşturduğunu, virajları dönerken yolu kısaltmak için kıyıya yakın gitmemek gerektiğini sıkı sıkı tembih ettiler. Derin suyu bulmanın en iyi yöntemlerinin birisinin akıntının en hızlı olduğu yeri gözle devamlı takip etmek olduğunu söylediler.
Fransa'da Rouen'de indirip itina ile paketlediğimiz direğimiz Herr Graff'ın özel romörküyle Viyana yakınlarındaki Korneuburg kasabasının limanına ulaşmıştı. Orada yaşayan aile büyüğümüz Herr Tributsch iki gün endişeyle bizi aramış ve Korneuburg Yat Kulübü'nde 16 Mayıs'ta 50. Kuruluş yılı şenlikleri yapılacağını, 16 mayıs'a kadar direği alamazsak bir hafta limanda çalışmamıza izin vermeyeceklerini söylemişti. Zaten çok uzun süren nehir gezimizin gereksiz yere bir hafta daha uzamasını hiç istemiyorduk. Kısaca 468 km mesafedeki direğimize ulaşmak için sadece 2.5 günümüz vardı, acele etmemiz, nehirde günlük 45 ila 150 km arasındaki seyir hızımızın çok üstüne çıkmamız gerekiyordu. Bunun için çok beğendiğimiz, çok da rahat ettiğimiz marinadan sabah beşte gün ışırken ayrıldık.
Comments

About & Links